Diyet Kültürü
Aman yaz geliyor diyetçilerinden misiniz? Kışın kazağınızın altında rahat olduğunuz vücudunuzu sırf başkaları görecek endişesiyle bir an önce küçültmeye çalışanlardan mısınız? Dün takipçilerimize yaptığımız ufak anketimizde %66 yaz geliyor diye kendini diyete vermeyeceğini belirtti. Bu yazımız kalan %34 ve ulaşamadıklarımız için.
Maalesef bu bir alışkanlık. Her bahar içimizin canlanması gerekirken gelen o "kilo vermeliyim” endişesi hayatımızdan fark ettiğimizden çok şey alıp götürüyor. Bizim günlük hayatımızda bütünüyle var olmamızı kısıtlayan diyet kültürü, aralıksız kafamızın arkasındaki ses olmuş halde yaşıyor bizimle. Bize "yeterince iyi” olmadığımızı söyleyip duruyor, öğünlerimizi "ceza” ve "ödül” diye ayırmamıza sebep oluyor, "ucunu kaçırdığımızda” hayatı kendimize zindan ettiriyor.
Bize ihtiyacımız olmayan ne çok şey aldırıyor. Bunun üzerine kurulu koca bir endüstri bize kremler, korseler, diyet ve egzersiz programları, hatta canımızı tehlikeye atacak "besin takviyeleri” satarak ve bunun reklamlarını döndürerek yaşıyor.
Bütün bunların üzerine biz yine de yeterince iyi olamadığımız, hedefimize varamadığımız her gün kendimizi suçluyoruz. Diyet kültürünün en lanet özelliği de bu- bizi kendimizden nefret ettirmek. Bizi başarısız hissettirmek. Çünkü ancak o zaman bize bir şeyler satabilecek motivasyonu oluşturabilir bizde.
Hayatımızın amacını kilo vermek-bir yerlerimizi eritmek olarak mı belirlemek istiyoruz gerçekten. Yediklerimizden keyif almak yerine zamanımızı ve enerjimizi kalori saymakla mı harcamayı tercih ediyoruz? Yoksa yapacak daha önemli, tatmin edici ve keyifli işlerimiz mi var?
Bizim baktığımız yerden cevap belli. Daha önce beden olumlama ile ilgili yazımızda da yazdığımız gibi; bu kültürün de bağlı olduğu endüstrinin de sonu ancak bizim kendimiz ile olan ilişkimizi dengeli bir hale sokmamız ile gelebilir.